Mersin’in Anamur İlçesi’nin Türkiye sınırları dışında en ilginç tanıtımını 3 Anamur sevdalısı öğretim görevlisi yaptı.
Kendi alanlarında yapmış oldukları bilimsel çalışmaları Amerika’nın farklı eyaletlerinde düzenlenen konferanslarda sunmak için Amerika’ya giden Abdulkerim Okbaz, Muhammed Emin Tolu ve Numan Kaya, gittikleri her yerde “Anamurluyuz Hoyn-İstanbul’daki Anamurlular Grubu” pankartı açarak hem Anamur’un tanınmasına vesile oldular hem de açtıkları pankartla ilgi odağı oldular.
Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde Araştırma Görevlisi Abdulkerim Okbaz Amerika dönüşünde yaptığı açıklamada, Anamur’un Amerika’da tanınmasını ilginç bir şekilde pankart açarak yaptıklarını söyledi.
Pankartı açmakta bir hayli tereddüt ettiklerinin de altını çizen Okbaz, buna rağmen tereddütlerini yenerek büyük bir iş başardıklarını belirtti.
İşte, Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde Araştırma Görevlisi Abdulkerim Okbaz’ın Amerika’da “Anamurluyuz Hoyn-İstanbul’daki Anamurlular Grubu” pankartı açmalarının öyküsü…
FOTOĞRAF GALERİSİ İÇİN TIKLAYINIZ
“Üçümüz de makine mühendisiyiz. Üçümüzde akademisyen olarak çalışıyoruz. Ben, Abdulkerim Okbaz Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde araştırma görevlisiyim, aynı zamanda doktora çalışmalarımı sürdürüyorum. Numan Kaya ve Muhammet Emin Tolu arkadaşlarım da Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışıyorlar. Onlar da lisansüstü öğrenimlerine devam ediyorlar.
Amerika’ya temel gidiş amacımız kendi alanımızda yapmış olduğumuz bilimsel çalışmaları Amerika’nın farklı eyaletlerinde düzenlenen konferanslarda sunmaktı. Tabi konferansların zamanı ve yeri bir birine yakın olunca yolculuğumuz da kesişti.
Amerika’ya gitmemiz kesinleşip biletleri aldığımızda İsmail Özkök abiyi arayıp daha önce bir fuarda açmak üzere hazırlatmış olduğu “Anamurluyuz Hoyn” yazan pankartı istedim.
İlginç bulduğum bir girişimle Anamur adını gündeme getirmek amacıyla o pankartı Amerika’da açıp fotoğrafları sosyal medyada paylaşacağımı söyledim.
İsmail abi de pankartı bana verdi. İsmail abi ile de “İstanbul’daki Anamurlular Grubu”nun kurucusu Volkan Aslan’ın düzenlenmesinde öncülük ettiği “Anamurlular Kahvaltısı”nda tanışmıştım.
İsmail abi gerçekten Anamur’u çok seven bir insan. Daha düne kadar onu Anamurlu sanıyordum, Samsunlu olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Kendisinin lakabı da “Anamur’un Eniştesi” zaten. Allah bütün ilçelerimize böyle enişteler nasip etsin.
Valizimin bir köşesine İsmail abinin pankartını da yerleştirip Amerika yolculuğuna başladım. İlk durağım, Kaliforniya eyaletinin San Francisco şehri oldu. Numan ve Muhammet Emin arkadaşlarım da gelince şehri keşfetmeye koyulduk. Ben onlara pankart açma fikrimi söylediğimde gayet olumlu karşıladılar ve onlar da olayın bir parçası oldular.
Muhammed Emin Tolu ailesi ile Konya’da yaşayan bir Anamurlu. Bütün olanlardan sonra herkes onu Anamurlu sansa da, Numan Kaya aslında bir Konyalı. Pankartı ilk olarak Washington Meydanı'nda bulunan bir parkta açtık. Park hafta sonu da olunca çimenlerde dinlenmeye gelmiş, piknik yapan, Amerikan futbolu ve beyzbol oynayan her yaşta Amerikalı ile doluydu.
İlk başta amacımız, sadece fotoğraf çektirmekti. Pankartı açarken biraz çekindik diyebilirim. Bizi eylemci sanıp Amerikan polisinin bizi içeri almasından çekiniyorduk. Neyse, bir şey olmaz deyip pankartı açtık. Zaten fotoğraf da üçümüz de varız. Fotoğrafı o an oradan geçen bir aileye çektirdik. Yazıyı gülümseyerek ve merakla okudular. İstanbul’u bildiler, Anamur’u ve “hoyn”u biz anlattık.
San Francisco, birçok tepenin bulunduğu, çok dik yokuşların olduğu bir şehir. Şehri daha yukardan seyretmek için bir tepe üzerine kurulmuş Coit Kulesi’ne doğru yol aldık. Yol üstünde bulunan Çin Mahallesi olarak adlandırılan bir yere gittik. Hediyelik eşya satan Çin dükkânının birinde Türk Sanat Müziği çalıyordu. Hemen içeri girip birkaç hediyelik eşya aldık ve Çin Mahallesi’nde pankartımızı açtık. Bazı meraklı insanlara durumu anlattık.
Coit Kulesi’nin hemen yanında bir yerde fotoğraf çektirmek için sıra bekleyen turistlerin hemen karşısında pankartımızı açıp bir turistten yardım isteyerek fotoğrafımızı çektirdik. Sıra bekleyen birçok kişi durumu merak edince biz amacımızı ve Anamur’umuzu yine anlattık.
Daha sonra bu üç fotoğrafı, kendi facebook adresimde ve “İstanbul’daki Anamurlular” grubunda paylaştım. Hemşerilerimiz baya ilgi gösterdi. Bu durum bir de haber olunca biz gaza geldik.
FOTOĞRAF GALERİSİ İÇİN TIKLAYINIZ
Daha sonra, 1861-1963 yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış birçok ünlü suçluyu “ağırlayan” ünlü Alcatraz Adası’nın hemen karşısında bulunan sahildeki turistik bir yerde yine pankartımızı açtık. Bu şekilde pankart açmamız Amerikalıların ve turistlerin ilgisini çekiyor, soru soruyorlar, biz de fırsatı değerlendirip Anamur’u anlatıyorduk.
Sonra yolumuz Stanford Üniversitesi ve Silikon Vadisi’ne düştü. Buradaki işlerimizi halledince Silikon Vadisi’ndeki Google yerleşkesine gittik, bisikletlere binip farklı noktalarda pankartımızı açtık. Tam bisikletleri bırakırken pankartı bisikletin sepetinde unutmuşum, güvenlik görevlilerinden biri haber verdi. Sonra anladım ki, bisikletleri sadece Google çalışanları kullanabiliyormuş. Benim orada çalışmadığımı anlayınca, pankartta ne olduğunu sordu. Ben de durumu anlattım. O da emin olmak için bizim grubun ve benim facebook adresimi aldı. Pankartta yazan Anamur’u, İstanbul’u anlatabildik de “hoynn” u anlatamadık.
Daha sonra dünya sıralamasında ilk 10’a girmiş ünlü bir üniversite olan Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nde profesör olan Türk bir hocamızla görüşmeye gittik. Kendisi bize çok sıcak davrandı, neredeyse bütün üniversiteyi de gezdirdi. Hoca yıllardır orada çalışıyormuş. İnsanın yaşı ilerledikçe memleketini daha çok arayıp özlemeye başladığını dile getirdi. Hocanın odasının manzarasında Golden Gate Köprüsü var. Amerikalılar orası bizim Haliç’e benzediği için bu ismi vermişler. Bizim de kendi memleketimiz aklımıza geldi ve pankartımızı burada da açtık.
Buradan sonra yolumuz Pasifik kıyısında, daha çok tatil yapmak isteyenlerin yaşadığı Santa Cruz şehrine düştü. Pasifik Okyanusu’ndan Akdeniz’e selam gönderdik.
Ben sunumumu yapmak üzere Nevada eyaletinde bulunan Las Vegas şehrine gittim. Sunumumun sonuna her zaman yaptığım gibi Anamur’u tanıtan birkaç fotoğraf koydum. Bir de pankartımızla çekilmiş birkaç fotoğraf koyunca ilgi çekti. Herkesi Anamur’a davet ettim.
Las Vegas Amerika’nın en turistik şehri diyebiliriz. Tamamen kumar ve eğlence üzerine kurulu bir ekonomisi var. Oceans Eleven filminin çekildiği Vegas’ın en meşhur oteli olan Bellagio Hotel’in hemen karşısındaki su dansları ile ünlü havuzun önünde pankartımızı açtım. Arkamda da Paris Hotel’in Eifel Kulesi vardı. Etrafta klasik müzik eşliğinde gerçekleştirilen su danslarını izlemek isteyen insanlarla doluydu.
Diğer arkadaşlarla da buluşunca yolumuz bu sefer Vegas’a tüm bu ışıltısını sağlayan dünyanın en ünlü barajlarından biri olan Arizona ve Nevada eyalet sınırında bulunan Hoover Barajı'na düştü. Burası baraj olmasının ötesinde çok turist çeken bir yer. Pankartı burada da açtığımız da ilk başta hidroelektrik santralleri protesto eden Greenpeace’çiler sanıldık.
FOTOĞRAF GALERİSİ İÇİN TIKLAYINIZ
Arizona çöllerinde dört beş saatlik bir otomobil yolculuğundan sonra dünyanın yedi doğa harikasından biri olan Büyük Kanyon’a ulaştık. Aslında burası bulundurduğu ağaç yapıları itibari ile Toros yaylalarını andırdı. Soğuğa dayanıklı ardıç ağaçları vardı.
Son durağımız Meksika sınırında bulunan San Diago şehri oldu. San Diago şehrinin en güzel yerlerinden biri Bulboa Parkı. Hafta sonu da olduğu için çok kalabalıktı. Burada da pankart açtık. Bulboa Parkı’nda dolaşırken kalabalık bir grubun eğlence yaptığını gördük. Herkes dans edip eğleniyordu. Oraya gidip pankartımızı açtık. Sonra bir kişi gelip bizimle konuşmaya başladı. Türkçe bir şeyler söyledi. Adı Muhammed Khodaey, aslen İranlı’ymış ve uzun zamandır Amerika’da yaşıyormuş. Bizim Türkçe pankartı görünce hemen tanışmak istemiş. Sonra eşi ve çocukları da yanımıza geldiler. Türkleri ve Türkçe’yi çok sevdiklerini söylediler. Muhammed Bey’in eşi Türkçe’yi sürekli izlediği Türk dizilerinden öğrenmiş. Sadece dizi izleyerek öğrenmesine rağmen gayet güzel Türkçe konuşuyordu. Muhammed Bey de Türkçe’nin çok güzel bir dil olduğunu söyledi. Hatta “Bakın gördüğünüz gibi dünyanın neresine giderseniz gidin, Türkçe konuşan bir insan vardır” dedi. Tabi Türkçe merakları olunca bizim pankartı baya bir irdeledik, “hoyn” kelimesinde takıldık. Onu dizilerde duyamayacaklarını yöresel bir kullanım olduğunu belirttik.
Burada yolcuğumuz sona erdi. Bütün Anamurlulara ve Anamur’u seven herkese selamlar.
Başka bir zamanda dünyanın başka bir yerinde Anamur’a selam göndermeye devam edeceğiz. Her yer Anamur olamaz ama Anamurlular her yerde olabilir.”
Haber: Mehmet ŞAHİNCİLEROĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.